27 Nisan 2011 Çarşamba

TARAKLI-GÖYNÜK (19 Mart 2011)

Bir Perde Açılır ve Güneş Yüzünü Gösterir Bize


Her gezi ruhumuza yaşamsal bir iz bırakır. Biz bu izlerin verdiği güçle zaman yolculuğumuza devam ederiz. Beden enerjisini yediklerinden alırken ruh bambaşka kaynaklar kullanır. Kullandığı bu kaynakları ise paylaşır, aktarır veya “eğer isterse” evrenin uzaklarına doğru bir yolculuğa çıkarır. Önemli olan bu yolculardan birine rastlayabilmek, taşıdığı izleri görebilmek ve onunla iletişime geçebilmektir.

Yaşadığınız şehir mevsimin en sert, soğuk ve fırtınalı gününü yaşarken yolculuk niyetinizi ertelemek gibi bir hatayı yapmazsanız, yolunuzun bir satırbaşında perde tekrar açılır ve güneş, en aydınlık, en gülen yüzüyle tepenizde ışıldamaya başlayabilir. Benim başıma bu çokça kereler geldiği için artık yola çıkarken tüm doğanın benden yana olduğuna adım gibi eminim ve yıllardır da hiç yanılmadım. Rotam Taraklı, Göynük idi bu seferinde ve perdem Sapanca’da açıldı. İlk mola yerinde güneşle selamlaştık yine, işte bu serin Mart gününde!

Göynük ve Taraklı eski Bağdat Yolu’nun güzergahı üzerinde bulunan ve tarih boyunca hep kentli kalmayı başarmış son derece değerli iki belde. Her yerinde buralarda yüzyıllar boyu yaşamayı seçmiş kavimlerin izlerinin olması beklense de ne yazık ki bugünlere gelenler, en son uygarlığın bıraktığı nişanlarla sınırlı. Her gelen, bir önceki kentin üstüne yuvalanmış ve kendi şehrini inşa etmiş olduğundan çok eski çağlardan miraslar bulamıyorsunuz. Son yerleşenler Osmanlılar olmuş ve gerek Taraklı gerekse de Göynük, Osmanlı’nın özellikle de son 150 yılın izlerini fazlasıyla taşıyor. Kuzey Anadolu’ya özgü mimarisiyle gözümüzü okşayan enfes evler, henüz Barok stil ile yozlaşmamış camiler, hamamlar, köprüler hepsi son derece güzeller.