Boğazın serin kıyılarında bir Kuzguncuk. Öyle girmiş Üsküdar
ile Beylerbeyi arasına! Bir solukta yürünecek kadar. Tepenin öte yanı
Beylerbeyi, bu yanı zarif Kuzguncuk. Hangi tepe mi? Elbette Nakkaştepe!
1974 yılında kuzenimin “gelin” geldiği bu boğaz güzelliğine
aşinalığım 45 yıllık bir zamana yayılıyor. Ben çocukken kasaba havasındaki bu
semt İcadiye Caddesi boyunca sıralanmış mütevazı ev ve küçük apartmanlardan
oluşan, fırını, kasabı, manavı, berberi, eczanesi, nalburu, züccaciyesi, fırını,
hamamı, çeşmesi, camisi, kilisesi, sinegoğu ile herşeyi barındıran bir film
platosuna benzerdi. Hala da öyle! Tabiki o yılları bilenler olağanüstü değişimi
gözleriyle yakalayabiliyor ama şehrin diğer yerlerine göre bozulmamışlık insanı;
içinden içinden sonsuz mutlu da ediyor. Bana göre o yıllarda kusursuzdu ama
şimdi çok daha mamur, e bu mamurluk da istenmeyecek gibi bir şey değil.
İcadiye Caddesi’nden girdiğiniz anda yukarı doğru 50metre
kadar gittiğinizde tarihi Kuzguncuk Fırını, yenilenmiş son haliyle hayli göz alıcı,
uğramadan geçemiyorsunuz. Enfes simidi ve fındık unundan yapılmış buğday unsuz
muhteşem kurabiyeleri parmak ısırtıyor. Simit-Çay eşliğinde hafif bir kahvaltı
ardından yürümeye başlıyorsunuz.