22 Nisan 2016 Cuma

Türkiye bitse Kapadokya bitmez. (2-3 nisan 2016)

  Gün gelir, listenizde Türkiye’de görülecek hiçbir yeriniz kalmaz, gidecek, gezecek yer bulamayabilirsiniz, ömrünüz yetmiştir ve ayak basmadığınız nokta kalmamıştır. İşte o gün geldiğinde usanmadan, aklınıza estiğinde, canınız yer değiştirmek istediğinde kalkın gidin Kapadokya’ya… “Kapadokya’ya gitmek” bitmez, Kapadokya’dan bıkılmaz, her yıl hatta her altı ayda bir koşarak kucağına atlayın, sarılın, teslim olun, sığının bu dünya şaheserine.

Evrende her şey yaratılmış, yaratılmış ama bazıları; özenle, bol zamanla ve büyük emekle… Bir deli yapıt, bir olağanüstü çaba, paha biçilmez bir eser. Kimi zaman böyle olur bu işler; biri diğerine uymaz, sıyrılır gider diğerlerinden açık arayla. Ne büyük mutluluktur varlığı bunların.

Ben ne yazık ki orta yaş olgunluğumda bu güzelliği görebildim, erteleye erteleye bu yıla kadar geldim ama; bu aklımla, bu birikimimle, bu algımla gördüğüm için de çok şanslıyım. Öyle tadını aldım, öyle kana kana içtim ki Kapadokya’yı, “görmeden ölmeyin” , “okumayın, bakmayın, seyretmeyin - hemen gidin” diyorum.

Ürgüp; benim ve arkadaşlarımın konakladığı merkez mekandı gezimde. Sabah 6.30 uçağıyla erkenden gelmiştik İstanbul’dan ve henüz afyonumuz patlıyorken oturmuştuk kahvaltı masamıza, Orta Anadolu’nun vazgeçilmezi gözlemeler, zeytin, peynir, yumurta, çay eşliğinde mis gibi doyurduk karnımızı ve hemen turlamaya koyulduk. Zira kaybedilecek tek dakika yoktu.

Özgür atların ülkesindeydik ve hemen atların bizi beklediği çiftliğe gittik. Kahvelerimizi içtikten sonra, lider atımızı yöneten bakıcının yardımıyla atlarımıza bindik ve bir saatlik turumuza başladık. Vadinin özgün coğrafyasının içinde ilk atlarla yaptık gezimizi. Peribacalarının arasında toz toprak içindeki patikalardan geçtik, sağlı sollu asma kütükleri ayrı bir güzellik iken doğayla nasıl birlik içinde yaşandığını ve taşı toprağı onunla nasıl paylaştığını gördük insanların. İnsanlar; bizim insanlarımız, vahşi ve zor doğanın üstesinden gelmeyi bilmiş ama bugüne kadar onu yok etmemiş güzel insanlarımız. Büyülenerek devam ederken yolumuza, atların güzelliğini ise ayrıca söylemek istiyorum.
Coğrafya bizi büyülüyor ama atlar resmen bizi hipnotize ediyor. Bence dünyanın en sevgi dolu, en akıllı ve vicdanlı hayvanı, itiraf ediyorum atlara aşık oldum. Biz insan olarak ilk gördüklerimizden kaçarken, dokunmaya bile cesaret edemezken, üstünde 63 kilomla zıpladığım bu kutsal hayvan beni adeta kucaklamıştı. Sevgi bu olmalı. Vadiyi kısa bir turla gezdikten sonra çiftliğe dönüp onlarla vedalaştık. Üstümüze sinen atlarımızın kokusu ise gezinin sonuna kadar bizimle birlikteydi.