Gün gelir, listenizde Türkiye’de görülecek hiçbir yeriniz
kalmaz, gidecek, gezecek yer bulamayabilirsiniz, ömrünüz yetmiştir ve ayak
basmadığınız nokta kalmamıştır. İşte o gün geldiğinde usanmadan, aklınıza
estiğinde, canınız yer değiştirmek istediğinde kalkın gidin Kapadokya’ya… “Kapadokya’ya
gitmek” bitmez, Kapadokya’dan bıkılmaz, her yıl hatta her altı ayda bir koşarak
kucağına atlayın, sarılın, teslim olun, sığının bu dünya şaheserine.
Evrende her şey yaratılmış, yaratılmış ama bazıları; özenle,
bol zamanla ve büyük emekle… Bir deli yapıt, bir olağanüstü çaba, paha biçilmez
bir eser. Kimi zaman böyle olur bu işler; biri diğerine uymaz, sıyrılır gider
diğerlerinden açık arayla. Ne büyük mutluluktur varlığı bunların.
Ben ne yazık ki orta yaş olgunluğumda bu güzelliği
görebildim, erteleye erteleye bu yıla kadar geldim ama; bu aklımla, bu
birikimimle, bu algımla gördüğüm için de çok şanslıyım. Öyle tadını aldım, öyle
kana kana içtim ki Kapadokya’yı, “görmeden ölmeyin” , “okumayın, bakmayın,
seyretmeyin - hemen gidin” diyorum.
Ürgüp; benim ve arkadaşlarımın konakladığı merkez mekandı
gezimde. Sabah 6.30 uçağıyla erkenden gelmiştik İstanbul’dan ve henüz afyonumuz
patlıyorken oturmuştuk kahvaltı masamıza, Orta Anadolu’nun vazgeçilmezi
gözlemeler, zeytin, peynir, yumurta, çay eşliğinde mis gibi doyurduk karnımızı
ve hemen turlamaya koyulduk. Zira kaybedilecek tek dakika yoktu.
Özgür atların ülkesindeydik ve hemen atların bizi beklediği
çiftliğe gittik. Kahvelerimizi içtikten sonra, lider atımızı yöneten bakıcının
yardımıyla atlarımıza bindik ve bir saatlik turumuza başladık. Vadinin özgün
coğrafyasının içinde ilk atlarla yaptık gezimizi. Peribacalarının arasında toz
toprak içindeki patikalardan geçtik, sağlı sollu asma kütükleri ayrı bir
güzellik iken doğayla nasıl birlik içinde yaşandığını ve taşı toprağı onunla
nasıl paylaştığını gördük insanların. İnsanlar; bizim insanlarımız, vahşi ve
zor doğanın üstesinden gelmeyi bilmiş ama bugüne kadar onu yok etmemiş güzel
insanlarımız. Büyülenerek devam ederken yolumuza, atların güzelliğini ise
ayrıca söylemek istiyorum.
Coğrafya bizi büyülüyor ama atlar resmen bizi hipnotize ediyor. Bence dünyanın en sevgi dolu, en akıllı ve vicdanlı hayvanı, itiraf ediyorum atlara aşık oldum. Biz insan olarak ilk gördüklerimizden kaçarken, dokunmaya bile cesaret edemezken, üstünde 63 kilomla zıpladığım bu kutsal hayvan beni adeta kucaklamıştı. Sevgi bu olmalı. Vadiyi kısa bir turla gezdikten sonra çiftliğe dönüp onlarla vedalaştık. Üstümüze sinen atlarımızın kokusu ise gezinin sonuna kadar bizimle birlikteydi.
Coğrafya bizi büyülüyor ama atlar resmen bizi hipnotize ediyor. Bence dünyanın en sevgi dolu, en akıllı ve vicdanlı hayvanı, itiraf ediyorum atlara aşık oldum. Biz insan olarak ilk gördüklerimizden kaçarken, dokunmaya bile cesaret edemezken, üstünde 63 kilomla zıpladığım bu kutsal hayvan beni adeta kucaklamıştı. Sevgi bu olmalı. Vadiyi kısa bir turla gezdikten sonra çiftliğe dönüp onlarla vedalaştık. Üstümüze sinen atlarımızın kokusu ise gezinin sonuna kadar bizimle birlikteydi.