21 Ekim 2016 Cuma

ACIYI BAL EYLEYEN - URFA (15-17 ekim 2016)

Sonbaharı seviyorum, hele bu mevsimde yazı yaşayabilenlere bayılıyor ve çok kıskanıyorum. 
Madem öyleyim dedim; gündüz yazı, gece kışı yaşayabileceğim en mutlu yerlerimden biri olarak seçtim Urfa’yı. Bunda, kaçıncı gidişi bilmiyorum ama sesini çıkartmadan razı olan gezgin arkadaşımın da payı büyük, çünkü kendisi yarı Urfalı. Her neyse sağolsun beni (ki ikinci gidişim), gezgin diğer kankimizi ve ilaveten aramıza kattığı ve çok da iyi yaptığı dördüncü ile düştük yollara. Aslında uçakla olunca yola da düşülmüyor ama olsun. Uygarlığın beşiği, herşeyin aslında pek de farklı olduğu yine de bizden diye bayıldığımız farklı bir kültürün kucağındayız. Farklı diyorum, farkı mutfakta hemen hissediyorum çünkü;  gerçekten tüm Türkiye’de bütün mutfaklar karıştığı halde nedense Urfa’da böyle bir karışma durumu sözkonusu değil. Bakalım nereye kadar, çok yakında cafe-bistro, krep, makarna, pizza ve taze yeşil fasulye toplumu haline gelebilirler. Sahi ben Urfa sınırlarında fasulyeye rastlamadım. Adamlar mısırcı olmuşlar, bir ekmek yapmadıkları eksik ama fasulye inatla yok. Geçelim artık bu faslı, isot, biber, patlıcan, domates yeter gider… Yakamıza taktığımız eşarp, iğne gibi her öğün ve yemekte bu ekip hep var, hep var, hep var. İyiki de var. Bayıldım.