Bundan dört ya da beş yıl önce iş seyahati nedeniyle üç arkadaş Berlin’e gitmiştik. Tam 6 günlük bir seminere katılacak arta kalan zamanlarımızda da mesleğimizin “yeşil” tarafı ile ilgili olarak, meslektaşlarımızla bilgi alışverişinde bulunacak, teknolojinin doğa dostu yanlarını öğrenecek ve sorumluluklarımız hakkında bilgi sahibi olacaktık. Sabahın sekizinden akşamın altısına kadar nefes almadan salondan salona koşturuyor, Avrupa ülkelerinden gelen meslektaşlarımızla konuşuyor, dokuman topluyorduk. İşin en gülünç tarafı da Türk ve müslüman bir toplumun Elektronik Mühendisi olarak üç kadını göndermesine duyulan şaşkınlığı gidermek için bir seminer salonu dolusu erkek insana laf anlatmakla meşgul oluyor, ülkemizin aydınlık yüzünü, burnu büyük Avrupalılara gurur ve onurla gösteriyorduk. Sanırım bizden başka ortalıkta on kadar daha kadın vardı ve bunların ikisi; yine Türkiye’den giden diğer firma elemanlarıydı.
İşi iyice abartmıştık. İçimizdeki hamile arkadaşımızın dışında kalanımız, öğlen yemekleri de dahil olmak üzere düzenli olarak şarap içiyorduk. Zaten seminerlerin sıkıcı taraflarını bu içtiğimiz şaraplar büyük ölçüde hafifletiyordu.