Yıllar oldu bağbozumu görmeyeli dedim, aradım, taradım, bir taşla
iki kuş vurayım cittaslow listesine eklenmiş Vize’yi de gözucu göreyim dedim.
Hem İstanbul’a yakındı hem de bağlarla donanmıştı ve yolumu Kırklareli, Vize
dolaylarına düşürdüm.
Felaket kapalı ve yağmurlu bir havada yola çıktık İstanbul’dan
ama vazgeçmedik. Amaç gezmek değil mi? Amaç, bir avuç insanla rafine zamanları
paylaşmak ve sohbet etmek değil mi? Hep gezecek miyiz, biraz da yiyip, içmek ve
bol muhabbet neden olmasın?
Vino Dessera bağlarındayız. Arazi uçsuz bucaksız işletme son
derece sade, naif ama işini iyi bilen ve yapan kişilerleyiz. Genelde bambaşka
meslekten insanlar seçer bu şarap üretim işini, çünkü bu bir meslek değil, iş hiç
değil, bütünüyle sonsuz bir AŞK’tır. Aşk olmadan yapılacak şey değildir asla.
Bizim ülkemizde kısıtlı imkanlar ve kısıtlı müşteri portföyüne rağmen bu işi hala
yapanlar varsa tek nedeni AŞK’tan başkası olabilir mi? HAYIR’dan başka yanıt
duymadığıma eminim.
Bu noktada, Ahmetçe Köyü’nde şarap molası vermeden öncesinde
son yılların cittaslow’larından Vize’ye uğruyor, görülmesi gereken yerleri
ziyaret ediyoruz. Her sakinşehir seçilen yerleşim gibi burası da el
değmemişliğine el değmesini bekliyor. Birçok yeri henüz bakımsız, olduğu gibi
duruyor ya da tadilatta. Antik tiyatro kazısı neredeyse tümüyle natamam ve işin
kötüsü gün yüzünde olan kısmına da çamur yürümüş ve kapatmış. Vize kalesi kalan
tek burcu ile zamana direnirken yarısını yitirmiş ama bayrağı dalgalanmaya
devam eden çaresiz bir bekçi.
Aklımız bağlarda ya, hemencecik geziveriyoruz Gazi
Süleymanpaşa Camisi ve HasanBey Camisi’ni.